Tarihçi – Yazar Fahri Sıddık Çeçen’in “Kudüs Kimin” yazısının 10. bölümü yayımlandı
Tarihçi – Yazar Fahri Sıddık Çeçen’in “Kudüs Kimin” yazısının 9. bölümü yayımlandı
Aralık 1917’den itibaren Kudüs giderek İslâmî karakterini yitirmeye başladı. Bu dönemde yerli nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman ve Hristiyan Arapların yerine yeni gelen Yahudiler yerleştirildi.
Kudüs 1917-1920 yılları arasında İngiliz askerî yönetiminde kaldı. 1920 San Remo Konferansı’nda İngiltere’nin manda yönetimine verilmesiyle de 1948’de İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar devam edecek İngiliz sivil yönetimi göreve gelmiş oldu. İngiliz yönetiminde Kudüs köklü demografik, ekonomik ve kültürel değişiklikler yaşadı. Şehir içinde yahudi nüfusu Arap nüfusunu geçti. Ekonomik olarak da Araplar kendi imkânlarıyla, dışarıdan yoğun maddî destek alan Yahudilerle mücadele etmek zorunda kaldı.
İsrail önce, Kudüs’ü Doğu Kudüs ve Batı Kudüs diye ikiye ayırdı; akabinde önce Doğu Kudüs’ü sonra da Ürdün’ün elinde bulunan batı Kudüs’ü işgal etti. 1917’de başlayan zulüm bütün şiddetiyle ve tüm uluslararası anlaşmaları aykırı olarak günümüzde de devam etmektedir.
Peki İsrail, bu kadar aşırı ve uluslararası anlaşmaları yok sayan bir tavır takındığı halde neden hiçbir yaptırıma maruz kalmıyor? Ebetteki birinci sebep, demokrasi ile yönetilen pek çok ülkede siyasi partilerin ihtiyaç duyduğu maddi desteğin siyonist lobiler tarafından karşılanıyor olması ve bunun neticesinde siyasilerin aldıkları paranın diyeti olarak bu zulme sessiz kalmaları önemli bir etken . Ancak en az birinci sebep kadar önemli bir neden daha var o da şudur: İsrail diye tanımlanan ülkenin kurulduğu bölgenin coğrafi konumu dikkatle incelendiğinde, bu bölgenin son derece önemli bir stratejik konuma sahip olduğu görülecektir. İslam dünyasının tam ortasında kurulmuş bulunan İsrail, Müslüman ülkelerin fiziki,siyasi,sosyal, kültürel, dipolmatik kısaca her alanda birlik oluşturmasının önündeki en büyük engel olma misyonunu taşımaktadır. Taktir edersiniz ki Batılı devletler kendi içlerinde birliklerini sağlamış ve çeşitli uluslararası anlaşma ve oluşumlar yoluyla güç birliği sağlamaş durumdalar. İslam dünyasında oluşturulacak bir güç birliği, varlığını dağınık olan Müslüman ve gayrimüslim bölge devletlerinin güçsüzlüğünden faydalanıp sömürgeleştime politikasına borçlu olan batı dünyasının sonunu getirebilir. İşte batılı devletler tam da bu ve benzeri sebeplerden ötürü İsrail’i sürekli desteklemektedirler. Yani İsrail, İslam Dünyası’nın kalbine saplanmış paslı hancer görevi görmektedir.
Şimdi gelelim yazının en başında sorduğumuz Kudüs Kimin sorusunun cevabına: aslında Kudüs’ün tarihi dikkatle incelendiğinde çok rahat bir şekilde görülecektir ki Kudüs yalnızca Müslümanların yönetimi dönemlerinde huzur, barış, ilim, sanat kısaca kutsiyetine yaraşır bir yönetim ve tarihi süreç geçirmiş; şehir Hristiyan, Yahudi ve diğer inanç grupları dönemlerinde zulümün, savaşların, yıkımların, katliamların adeta normalleştiği bir bölge haline gelmiştir.
İslam Dini açısından kutsal sayılan şehir diğer inanç grupları olan Yahudi ve Hristiyanlar açısından da kutsal sayılıyor. Bu şehirde Müslümanların yönetim dönemlerinde her inanç grubunun özgürce ibadetlerini yerine getirebildiği buna karşın diğer inanç gruplarının şehiri işgal ettikleri dönemler incelendiğinde kendilerinden başka hiç kimseye yaşam hakkı tanımadıkları görürülecektir.