Tarihçi-Yazar Fahri Sıddık Çeçen’in kaleme aldığı “Kudüs Kimin” başlıklı yazı dizisi devam ediyor.
Sancak Haber köşe yazarlarından Tarihçi-Yazar Fahri Sıddık Çeçen‘in kaleme aldığı “Kudüs Kimin” başlıklı yazı dizisi devam ediyor.
Haçlılar 1099- 1187 yılları arasında işgal altında tuttukları Kudüs’e kan, yıkım, zulüm, kin, cehalet ve barbarlıktan başka hiçbir şey getiremediler, getiremediler çünkü onların heybesinde insanlık namına hiçbir şey yoktu, getiremediler çünkü onların güzellik, huzur, barış, adalet vb. insani hasletleri ya yoktu ya da bundan bihaberdiler. Selâhaddin-î Eyyûbi 1187-88 yılında süren vahşete son verip Kudüs’ü tekrar bir İslam beldesine dönüştürene kadar bu şehre adeta kan kusturdular, 461 yıl boyunca inşa edilmeye çalışılan ne kadar müessese varsa bu 88 yıllık süreçte talan edildi, bu şehrin ne kadar değeri varsa yok edildi. Ama Kudüs’ün ruhunu çalamadılar, Kudüs’ün gönlüne girmeyi başaramadılar, Kudüs’ün kutsiyetinden hiçbir şey eksiltemediler ve kıyamete kadar da Kudüs’ün kutsiyetinden hiçbir şey eksiltemeyecekler. Kudüs 88 yılık hasretin sonunda tekrar gerçek sahiplerine kavuşacak ve 1099 yılında başlayan bu vuslat çok kısa süreli birkaç istilayı saymazsak 1917 yılına kadar sürecek ve bu süre zarfında Kudüs’te yaşayan bütün milletlerin can ve mal güvenliği Müslüman devletler tarafından güvence altına alınmış her kesimden insanların huzur içinde, inanç, kültür, düşünce, din vb. değerlerini özgürce yaşamalarına olanak sağlanmıştır.
Selâhaddin-i Eyyubi liderliğindeki Eyyubi Devleti ile Kudüs Haçlı Krallığı arasında 4 Temmuz 1187’de Hittin mevkiinde yapılan savaşta Kudüs krallık ordusu yok edildi. Bu olayın ardından Müslümanlar Kudüs Krallığı’na ait şehir ve kaleleri süratle ele geçirmeye başladılar Taberiye, Akkâ, Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cübeyl, Askalân, Gazze birbiri ardınca zapt edildi. Birkaç hafta içinde büyüklü küçüklü elli iki şehir fethedilmiş, sıra Kudüs’e gelmişti. Mi‘rac kandiline denk düşen 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Merhum şair Mehmet Akif Ersoy’un tabiriyle ” şarkın en sevgili sultanı” Selâhaddin-i Eyyûbî Kudüs’e girdi Savaşın detayına girmek istemiyorum ancak birkaç hususa değinmek ve bu vesileyle Hilâl ile haç ,hak ile batıl arsındaki farkı gözler önüne sermek ve bugün de Kudüs’te verilen savaşın aslında hangi medeniyetin mensupları ile yapıldığını ve bugün Kudüs’ü ve bütün Filistin coğrafyasını kana boğan barbarların bu marifetleri kimlerden aldığını kısaca hatırlatmak istiyorum. Yukarda Haçlıların Kudüs’ü işgal ettiğinde ,Kudüs’de yaşayan Müslüman, Yahudi ve Ortodoks Hristiyanlara karşı gerçekleştirdikleri vahşeti yine Haçlıların kendi kaynaklarında marifetmiş gibi anlattıkları iki örnekle kısaca anlatmıştık. Şimdi birde Şarkın en sevgili sultanı Selâhaddin-i Eyyûbî Kudüs’ü fethettiğinde oradaki Haçlılara karşı nasıl bir muamelede bulunmuş ona bir bakalım. Selâhaddin-i Eyyûbî, çok az bir fidye ödemek şartıyla halkın şehri terk etmesine izin verdi. Haçlılar kırk gün içinde erkek başına 10, kadın başına 5, çocuk başına 2 dinar fidye ödeyeceklerdi. Ayrıca para bulamayan binlerce kişi de serbest bırakıldı. Buna karşılık Templier ve Hospitalier (bu iki tarikatı araştırırsanız haçlıların Ortaçağ’dan günümüze uzayan emperyalizm anlayışının yöntem ve amaçları hakkında bazı ipuçları yakalayabileceğinizi düşünüyorum) tarikatları kendi mensuplarını kurtarmak için tek kuruş bile harcamadılar. Patrik de sadece kendisi için 10 dinar ödedi; sahip olduğu altın ve gümüş, ayrıca arabalar dolusu servetiyle Kudüs’ten çıkıp gitti. Haçlılar Kudüs’ten çıkıp giderken Ortodoks ve Ya‘kūbî hıristiyanlar şehirde kaldı. Mûsevîler’in de şehre yerleşmesine izin verildi. Hıristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks kilisesine teslim edildi. Evet bu iki medeniyet arasındaki farkı net bir şekilde gözler önüne seren bu asil davranışın kaynağı hiç şüphesiz ki ” kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Mâide Suresi 32. Ayet) emir buyuran Allah’ın kitabı Kur’an-i Kerim’di. Ana kaynağı Kur’an-ı Kerim olan bir medeniyetin mensuplarına yakışır bir davranış sergileyen Selâhaddin-i Eyyûbî, böylelikle Kudüs’de 1917 yılına kadar sürecek olan Müslüman hakimiyetini de başlatmış oldu.