Sonradan engelli olmak ve yaşam kalitesi
SANKO ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON BÖLÜM BAŞKANI PROF. DR. NEVİN ERGUN, İNSANIN RUHSAL VE BEDENSEL YAŞAMININ BİRBİRİNDEN AYRILAMAYACAĞINI VE BİRBİRİNDEN GÜÇLÜ ŞEKİLDE ETKİLENDİĞİNİ SÖYLEDİ.
SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nevin Ergun, insanın ruhsal ve bedensel yaşamının birbirinden ayrılamayacağını ve birbirinden güçlü şekilde etkilendiğini söyledi.
Prof. Dr. Ergun, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle yaptığı açıklamada, “İnsan sadece fiziksel ve fizyolojik bir varlık değil aynı zamanda psikolojik, sosyolojik ve kültürel özelliklere sahip olan bir canlıdır. Bilimsel anlayışa göre tüketen / tükenen modern insana biyopsikososyal açıdan bakma zorunluğu vardır” dedi.
Sağlık ve hastalık kavramlarının birbiriyle ilişkili organ veya sistem, kişi, toplum veya sosyal yaşam alanlarında incelenebileceğini belirten Prof. Dr. Ergun, “Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu üç alandaki kısıtlılık veya yetersizlikler Uluslararası Yetersizlik, Özürlülük ve Engellilik Sınıflaması olarak yayınlanmış ve 2001 yılında ‘ICF’ kavramını oluşturmuştur” ifadelerine yer verdi.
“Yetersizlik; organ alanını, özürlülük; kişi alanını, engellilik ise toplum alanını yansıtmaktadır. Hastalık veya bozukluk yetersizliğe, yetersizlik özürlülüğe, özürlülük de engelliliğe neden olmaktadır” diyen Prof. Dr. Ergun şöyle devam etti: “ICF; engel tanımı yerine ‘katılım’, katılım ise ‘yaşam durumlarına ilgi’ olarak tanımlanmıştır. Kendine bakım, mobilite, sosyalizasyon, eğitim ve toplum yaşamını içerir. Aktiviteye katılım kişinin arkadaşlık, beceri geliştirme, yetkinlik geliştirme, geliştiriciliği arttırma, mental ve fiziksel sağlığa kavuşma ve amaçlı / anlamlı yaşam belirlenmesine yardımcı olur ve mücadele yeteneğini geliştirir.”
Yaşam kalitesi
Yaşam kalitesinin, kişinin içinde yaşadığı sosyokültürel ortamda kendi sağlığını öznel olarak algılayışı olarak tanımlandığını anımsatan Prof. Dr. Ergun, “Sosyal katılımın, yaşam kalitesi ile tutarlı ve sağlam bir bağlantısı vardır. Yaşam kalitesi geniş bir kavramdır ve kişinin fiziksel sağlığı, psikolojik durumu, bağımsızlık seviyesi-sosyal ilişkileri-kişisel inançlarından etkilenir” diye konuştu.
Engelli bireylerin hayatın birçok alanında eşitsizliğin, sağlığın bozulmasının, sosyal yaşama katılımda kısıtlamanın yaşam kalitesini etkilediğine dikkat çeken Prof. Dr. Ergun, bu nedenle engelli bireylerde yaşam kalitesinin değerlendirilmesinin ve buna yönelik önlemlerin alınmasının rehabilitasyon açısından büyük önem taşıdığına vurgu yaptı.
Kaygı
Kaygının (anksiyete); korku, endişe, gerginlik gibi subjektif hissedilen bir duygu ve kişilik bütünlüğünün tehdit edildiği herhangi bir durumda ortaya çıktığını ifade eden Prof. Dr. Ergun, çağımızdaki kaygıların insanın duygu dünyasındaki renkliliği olumsuz etkileyerek ruhsal sorunlara yol açtığının altını çizdi.
Kaygının hem sağlıklı hem de engelli bireylerde fiziksel, fizyolojik, zihinsel ve psikolojik rahatsızlıklara neden olduğunu anlatan Prof. Dr. Ergun, şunları kaydetti: “Engelli bireylerde normal yaşamın getirdiği sıkıntıların yanında engelden kaynaklanan sorunlar da kaygıyı artırabilmektedir. Engellinin yaşadığı aile çevresi, engeliyle birlikte yaşamak zorunda kaldığı sosyal çevresi ve engelin bireyde oluşturduğu bütün olumsuz durumlar göz önüne alındığında, engelli bireylerin kaygı düzeylerinin sağlıklı bireylerden daha yüksek olacağı beklenen bir durumdur. Engelli bireylerde kaygıya yol açan sorunların saptanması bunlara yönelik çözüm önerilerinin üretilmesi, konuyla ilgili gerekli değerlendirmelerin yapılması ve rehabilitasyon programları içerisinde bu durumun dikkate alınması çok önemli bir konudur. Sosyal yaşama katılımlarının artmasında sporun çok önemli bir yeri vardır. Kişinin farklı kimlik ve rollerini keşfetmesini, kendini algılayışını değiştirmesini sağlar, grup duygusunu öne çıkararak, engelin farkındalığını azaltır, benliği geliştirirken, stresle başa çıkmada yardımcı olur.”
Psikososyal sorunlar
Prof. Dr. Ergun, engellilerin karşılaştığı psikososyal sorunları şöyle sıraladı: “Sosyal izolasyon, eksilmiş özgüven, günlük yaşam aktivitelerinde bağımlılık, sosyal iletişim becerilerinde azalma, ailenin ve kişinin engeli kabullenme güçlüğü, ailenin aşırı korumacı tutumu, depresyon, anksiyete, finansal sorunlar (uygun olmayan ev modifikasyonları), engelin fiziksel çevreyi öğrenme ve keşfetmeye engel olması, sağlıklı popülasyona göre beş kat fazla olan intihar girişimi oranı, ön yargılar, dışlama, iş değişikliği ya da işsiz kalma, ailedeki rolün değişmesi, boş zaman aktivitelerine katılımda kısıtlama, eğitim problemleri, otonominin kaybolduğu hissi ve bununla baş edecek gücü kendinde görememe, çocuk gibi davranma hissi, kullanılan yardımcı cihazın sürekli engeli hatırlatması, diğer insanlardan farklılığı hatırlatması, ciddi anksiyete periyotları, romantik ilişki azlığı, dışarı çıkma ve dolaşmada zorluk, izole edilmiş olma hissi, toplumda dışlanma ve ayırıma maruz kalma sonucu negatif benlik algısı, toplumun bakış açısı ve bakışından dolayı farklı hissetme duygusu, mimari engeller, toplu taşımadan ve istihdam olanaklarında yararlanamama.”
Sporun yararları
Prof. Dr. Ergun, fiziksel aktivite ve sporun yararlarını şöyle özetledi: “fiziksel streslerin üstesinden gelebilme becerisini geliştirir, kardiovasküler (kalp veya kan damarlarının hastalıklarını içeren gruba verilen genel bir isimlendirmedir) enduransı (dayanıklılık) artırır, hareket etme becerisini geliştirir, spora yönelik yapılan esneklik egzersizleri ve dirençli egzersizler sayesinde günlük yaşam aktivitelerinde daha bağımsız olmalarına yardımcı olur, kas gücü, endurans, kemik yoğunluğu artar ve yaralanma riski azalır. ikincil komplikasyonların görülme sıklığı azalır, düşme sıklığı azalır, çalışma kapasitesini artırır, mortaliteyi (ölüm oranı) azaltır.”
Psikolojik ve spsyal yararları
Fiziksel aktivite ve sporun, psikolojik ve sosyal yararlarına değinen Prof. Dr. Ergun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşam kalitesini artırır, Benlik imajını geliştirir, sosyal bütünleşmeyi yani sosyal entegrasyonu arttırır. Depresyonu azaltır, sosyal iletişimi artırır, beklenen yaşam süresini uzatır. Fiziksel kapasiteyi arttırarak dolaylı yoldan psikolojiyi de olumlu yönde etkiler. Fiziksel olarak aktif olan engelli bireyler yaşamdan daha çok zevk alırlar, hayattan beklentileri artar, ikincil sağlık problemleri ile daha az karşılaşırlar. Kendilerini güçlü hissederler. Kendilerine güvenleri artar. Benlik algıları gelişir. Anlık ve genel psikolojik durumları daha stabil olur. Spora ayrılan sürenin artması kişinin farklı kimliklerini/ rollerini keşfetmesini sağlar. Kendini algılayışını değiştirme fırsatı sunar. Spor grup duygusunu geliştirir, engelin farkındalığını azaltır. Engelli sporu ile uğraşan bireyler genellikle pozitif düşünceye sahip olur ve tekerlekli sandalye kullanma becerileri gelişir. Fiziksel aktiviteye düzenli katılım bağımsızlığı ve mücadele yeteneğini geliştirir. Arkadaşlık kurmaya fırsat tanır, derin düşünmeyi geliştirir, kişilik gelişimine yardımcı olur ve anlamlı bir yaşam sağlar.”