FİLİSTİNLİLER TOPRAKLARINI SATTI MI?
Tarihçi Yazar Fahri Sıddık Çeçen Yazdı “Filistinliler Topraklarını Sattı mı?
FİLİSTİNLİLER TOPRAKLARINI SATTI MI?
Filistinliler topraklarını sattı mı, Filistin topraklarını kimler sattı, Filistinliler topraklarının ne kadarını sattı vb. sorular son Gazze savaşı ile birlikte tekrar gündeme geldi. Ne yazık ki bu konuda çok fazla bilgi kirliliği var ortada. Filistinlilerin topraklarını sattığını iddia eden bir grup sözde bilim insanı özde Siyonist uşağı tasmalı Man Kurtların fitnelerine kanan bazı cahil ve şuursuzların gafletinden ya da ihanetinden dolayı yaydığı bu asılsız, gereksiz ve Siyonistlerin işine yarayan kara propaganda hakkında tarihi kaynaklara dayalı bu köşe yazısın yazma zarureti doğdu.
Şimdi kısaca Filistin bölgesinde Müslüman Araplar tarafından Yahudilere ne kadar toprak satışı gerçekleştirildi, bu satışların kimler tarafından, hangi şartlar altında ve hangi amaçlarla yapıldığına bir bakalım.
1918’de Osmanlı hakimiyeti yıkıldığı sırada Filistin topraklarının % 1,5’u Yahudilerin elinde idi. Bu % 1,5’un da büyük bir kısmı Filistin bölgesine Siyonist göçü başlamadan önce bölgede yaşayan Osmanlı vatandaşı Yahudiler ve Lübnan’ın Filistin’den ayrılması sonucu Filistin bölgesinde kalan topraklarını satmak zorunda bırakılmış ve kandırılmış Lübnanlılara aitti. Bu toprakların % 93’ü Lübnanlı toprak sahiplerinden alınmıştı. Lübnan ile Filistin’in ayrılması sebebiyle bu aileler topraklarını satmaya mecbur kalmışlardı. Bu dönemde bölge halkı, henüz Siyonistlerin kurmayı planladığı ve bu uğurda her türlü kepazeliği yapmayı göze aldığı gizli devlet (İsrail) planından haberdar değildi.
1918’de başlayan İngiliz himaye rejimi zamanında, Yahudiler Filistin arazisinin % 4,5’unu daha satın aldılar. Bunların bir kısmı, İngilizlerin el koydukları mirî araziden, yani devlet topraklarından Yahudilere satılmış veya bedelsiz verilmiştir. Bu toprakların bir kısmı (% 55,5) da yine Filistin’e girmesi yasaklanan Lübnanlı toprak sahiplerince mecburen satılmıştır. İngiliz rejimi sırasında Siyonistler tarafından hile ve zorbalıkla alınan bu toprakların suçlusu olarak bölge halkını görmek en hafif tabiriyle vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır, terbiyesizliktir…
1935’te Arap alimleri, Yahudilerin bölgede kurmayı planladığı İsrail devleti projesinden haberdar olmuş, Yahudilere toprak satmanın caiz olmadığına ve Yahudilere toprak satan veya satılmasına vasıta olanların Müslüman mezarlığına gömülmeyeceğine dair fetvaları halka ilan etti. Ulema buna dair geniş bir kampanya başlattı ve her yerde halkı toplayarak buna dair söz aldı. Ayrıca vakıflar, bazı köylerdeki arazileri, satılmasına mâni olmak maksadıyla satın aldı.
1948’de İsrail kurulduğunda, Araplar Filistin topraklarının % 94’ünü ellerinde tutuyordu. Harbten sonra Arap halkının % 58’i İsrail topraklarını terk etti veya sürüldü. Hükümet bu arazileri Yahudi köylülere dağıttı.
Netice itibariyle 1918’de Filistin bölgesinin % 98,5’u Müslümanların, %1,5’u Yahudilerin elinde iken, 1948’de Filistin bölgesinin % 94’ü Müslümanların % 6’sı da Yahudilerin elindeydi. Bu satın alınan toprakların tamamına yakını İngiliz ve Yahudi zorbalığı marifetiyle gerçekleştirilmiştir. Bu zorbalığa örnek vermek gerekirse: Müslümanlar, ekonomik açıdan zor duruma düşürülerek topraklarını satmaya mecbur edildi. Mesela hasat zamanı limana yanaşan buğday yüklü gemiler, buğday fiyatının düşmesine sebep oluyor; bu hâdise ertesi sene de tekrarlanınca, evvelce toprağını ipotek ettirmiş olan köylü, bu sefer toprağını satmak mecburiyetinde kalıyordu. İngilizler, Rothschild ailesinden aldığı borcun diyetini ödüyordu. Özellikle I. Dünya savaşı öncesi ve sırasında İngiliz hükümeti Rothschild ailesinden borç almış ve bunun karşılığında Siyonistler, 1917 yılında İngiliz hâriciye vekili Arthur Balfour ile anlaştı. Yahudi sermayesine tamah eden İngiltere, Balfour Deklarasyonu ile, Yahudilere Filistin’de yurt vadetti. Suriye cephesi çökünce, Filistin İngilizlerce işgal edildi. Böylelikle Filistin Bölgesinde bir Yahudi devletinin ( İsrail terör örgütü) kurulmasının önündeki en büyük engel ortadan kalkmış oldu.
Tarihi kaynaklar dikkatle incelendiğinde, Filistin’de özel mülk bazında yapılan satışların çoğunun Müslüman toprak sahipleri tarafından yapılmadığı rahatlıkla görülecektir.
Osmanlı devleti , özellikle Sultan II. Abdülhamid Han döneminde Yahudilerin binlerce yıldır süre gelen arz-ı mev’ûd hedeflerinden haberdardı ve Yahudilerin bu kirli emellerini engellemek için çok ciddi önlemler aldı.
Alınan önlemler kısaca şunlardı:
1) 1871 senesinde Filistin’in % 80’i mirî arazi (devlet arazisi) hâline getirildi. Osmanlı Devleti döneminde Miri arazinin satılması yasaktı.
2) Sultan II. Abdülhamid, Nisan 1882’de Filistin’e Yahudi iskânını yasaklayan; ama Yahudilerin 150 aileden fazla olmamak üzere imparatorluğun her hangi bir yerine yerleşmelerine izin veren bir ferman neşretti. Filistin’deki stratejik toprakları hazine-i hâssa denilen şahsî hazinesi hesabına satın almaya başladı. Sultan Abdülhamid, Osmanlı devletinin yıkıma ihtimaline karşılık Filistin bölgesindeki stratejik açıdan önemli pek çok noktayı kendi şahsi servetiyle satın aldı ama onu darbe ile deviren İttihatçılar bu toprakların da satılmasına göz yumdular ve Yahudilerin bölgeye yerleşmesinin önünü açtılar.
3) Kırmızı Tezkere: 1900 senesinde Mukaddes Topraklara Duhûliye Şartları getirildi. Buna göre, Filistin’i ziyaret edecek her Yahudi, üzerinde mesleği, milliyeti ve ziyaret sebebi yazılı bir tezkere veya pasaport taşıyacaktı. Yahudiler ’in elindeki bu “Kırmızı Tezkere” Filistin’e ulaştıklarında resmî makamlarca alınıp kaydedilecek; 30 günlük sürenin dolmasından sonra sınır dışı edileceklerdi.
Osmanlı Devleti’nin ve Sultan II. Abdülhamid’in aldığı onca önleme rağmen ne yazık ki İktidarı darbe ile ele geçiren İttihatçıların gafleti ya da ihaneti sonucu Yahudiler Filistin bölgesine yerleşmek için büyük bir fırsat yakaladılar ve bu fırsatı değerlendirmekte pek mahir davrandılar. Sultan Abdülhamid’i tahttan indirip iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakkiciler evvela padişaha ait hazine-i hassa topraklarını devletleştirdiler. Kendilerini destekleyen Siyonistleri memnun etmek için Filistin’e Yahudi göçünü serbest bıraktılar. Yahudiler bu dönemde Filistin bölgesine akın ettiler, devlete ait toprakları kimi zaman hile ile kimi zaman ittihatçıların beceriksizliği sayesinde ele geçirdiler. ittihatçılar daha sonra hatalarını anlayıp Filistin bölgesine Yahudi göçünü tekrar yasakladılar ama ipin ucu çoktan kaçmıştı.
Yahudiler Filistin bölgesine yerleşebilmek için her yolu deniyordu, 1891’de Rusya’nın Yahudiler üzerindeki baskıyı arttırması üzerine, mülteciler, bu iş için Avrupa’da yardım cemiyetleri tarafından, gayrı resmi ve gayrı meşru yollarla Filistin’e yerleştirilmeye başlandı. Bu çok çeşitli yolların başında mahalli memurlara rüşvet verilmesi, sahte pasaport, nüfus tezkeresi ve tapu tanzim edilmesi geliyordu. Mesela 1881’de Fransa’nın işgal ettiği Tunus’ta yaşayan Tunusluların bir kısmı Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan bölgelere göç ediyordu, Tunuslular, Osmanlı Devleti vatandaş sayıyordu. Yahudiler, sahte vesikalarla Tunuslu gibi Osmanlı ülkesine girip, vatandaş statüsüyle Filistin’e yerleşiyordu. Osmanlı Devleti tespit ettiği Yahudileri derhal sınır dışı ediyordu ama Tunus’tan gelenlerden hangilerinin Müslüman hangilerinin Yahudi olduğunu tespit edebilmek de çok zordu, çünkü buraya gelen Yahudiler Müslüman gibi yaşıyor ve sahte Müslüman kimliği ile kamufle olmayı beceriyorlardı.
Filistin bölgesinde bulunan yabancı büyükelçiliklerin de rüşvet veyahut başka amaçlar doğrultusunda Filistin bölgesinde Hristiyanlar adına düzenledikleri sahte evraklar vasıtasıyla Yahudiler için toprak satın alıp, Yahudilerin Hristiyan kimliği ile bölgeye yerleşebilmeleri için pek çok sahte vesika düzenlediler. Özellikle İspanya büyükelçisinin bu konuda çok ciddi çabaları olmuş ve pek çok Yahudi’nin bölgeye yerleşmesine önayak olmuştur.
Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum özetle tarihi kaynaklar incelendiğinde Yahudilerin bu bölgeye yerleşebilmek için her türlü gayr-i meşru ve gayr-i insani yolu denedikleri ve ekseriyetle zorba yöntemler kullanarak bölgeye yerleştikleri rahatlıkla görülebilecektir. Hâl böyleyken çoğunluğu Siyonist sermaye tarafından fonlanan TV ekranlarına çıkıp Filistinliler toprağını sattı, Filistinli demek toprak satan adam demek gibi ipsiz sapsız iddialar gerçeği yansıtmadığı gibi basit bir bilgi eksikliğinden kaynaklanan cahilce sözler de değildir. Özellikle bütün bilimsel merakı önüne gelen her canlının hatta kendisinin de dahil dışkısını yemek olan ve bunu büyük bir marifetmiş gibi anlatan dışkı yemeyi bilimsel merak sanan, tarihçi olmadığı hatta sosyal bilimci olmadığı halde sürekli TV ekranlarına çıkarılıp şov yaptırılan şarlatanların ortaya atığı iddiaları sorgusuz sualsiz ve şuursuzca paylaşan ve yayan bazı şuursuzlar sayesinde Yahudiler adete bu katliamı yapmakta haklı gösterilecek ve Gazze’de katledilen insanlar bu zulme müstahakmış gibi algıların oluşmasına sebebiyet vermektedir. Yahudiler bile Filistinliler bize topraklarını sattı diyemezken ülkemizdeki İslam düşmanı ve Siyonist uşaklarının bu iddiayı sürekli tekrarlayıp durması gaflet değilse ihanettir…
Not: Bu doktora tezi Filistin toprak meselesini ela alan tarihi kaynaklara dayalı önemli bir eser: BRAHİM BOUAZİ,19. YÜZYILDA FİLİSTİN’DE ARAZİ SATIŞLARI.