BAZEN KİMLER BAZEN BİZLER
Zaman zaman bazı meseleler, insanlar, olaylar, şeyler yüzsüzce, izin almadan dalar hayatımıza. Zaman zaman dediysem kibarlıktan, aslında her zaman. Bunu yapan özellikle de insandır zira olaylar ve şeyler de insana bağlı gelişen olgulardır. Yani bu yüzsüzlüğü yapan insandır doğal olarak. Bu insan bazen çocuğunuzdur bazen eşinizdir bazen arkadaşınızdır, bazen sevdiğinizdir bazen kardeşinizdir bazen bir yabancıdır hatta bazen anne ve babanızdır.
Bu nasıl çocuğum olabilir demeyin, onu da her zaman isteyerek getirmezsiniz bu dünyaya. Çoğu zaman büyükleriniz yönlendirir sizi. Bir çocuğun olsun, umutsuz olma vs. uzar gider. Bazen de bunu eşiniz istiyor diye kabullenirsiniz ya da çevrenizdekilerin etkisinde kalırsınız. Sonra bir bakmışsınız ki ne yaptığınızın farkına bile varmadan çocuk yapmışsınız. Şu hissiz soğuk gezegene hiç acımadan bir çocuk daha vermiş olursunuz. Bu gezegenin sokaklarında yeterince başıboş boş gezen-karton toplayan, mendil satan, dilenen, ağlayan, ölen- çocuk yokmuş gibi pervazsızca, umarsızca bu güvensiz yere bir çocuk daha eklersiniz.
Gel gelelim eş olayına, onu da her zaman siz seçemezsiniz. Pek nadir şanslı insan kendi eşini kendi seçer. Çünkü kendi eşini kendi seçtiğini zannedenlerin çoğu bile farkına varmadan bu seçimi çevrenin etkisinde yapar. Çoğunlukla bir bakmışsınız birileri, birini pat diye atvermiş hayatınızın orta yerine. Bazen mantık evliliği yaparsınız, çünkü karşıdakinin parası vardır, maddi durumu iyidir kriterleri size ve ailenize daha uygundur, daha güzeldir. Bu eşi kimi zaman anneniz kimi zaman babanız kimi zaman arkadaşınız kimiz zaman da lafım meclisten dışarı ya da boş verin ” laf mecliste kalsın ne zararı olacak ki” hiç bir halt olamayan biri seçer sizin için. Sonra bütün bir hayat siz uğraşıp durusunuz o muhteşem seçilmişle. Aşk evliliği yapanlarınızın çoğu da evlendikten sonra karşısındakine ait hiç karşı karşıya gelmediği gerçekliği ile karşılaşır ve bu şokla yaşamak zorunda kalır. Çünkü karşıdaki yine kendisini size yabancı olduğunuz hayali bir algıda sunmuş, böylece o da sizden bin türlü yalanla dolanla aldığı izin sayesinde kalbinize dalmıştır.
Bir de arkadaş meselesi var tabi. Evet çoğu zaman arkadaşlarınızı da kendiniz seçemezsiniz. Hayat bizi nerede kiminle karşılaştırırsa onunla arkadaşlık ederiz. Bu arkadaş kah haindir kah yalancı kah vurdumduymaz kah ispiyoncu kah cahil kah rezildir. Çok çok nadir bazen bulursunuz o gerçek dostu. Hayat çoğu zaman o bulduğunuzu da alır elinizden.
Bir de sevgililer vardır. Onları kimse zorla sokamaz hayatımıza. Genelde kendileri girer izinsiz, belgesiz, kuralsız, şartsız, şurtsuz öyle yüzsüz, öyle arsız. Başta ısrar eder, zorlar kapını, kapıya vurduğun her asma kilit için ayrı bir çilingircisi vardır sevgilinin. O kapıyı açtığında ise artık bir değerin kalmamıştır çünkü elindeki bir “şey” sin onun için. Seni her şekilde kırmayı, dökmeyi, parçalamayı, tuz buz etmeyi, canına okumayı hak sayar kendine; o kapıyı açtığına bin pişman eder seni, dünyaya geldiğine de. Emdiğin ne var ne yok burnundan getirir artık.
Kardeşlik de çok farklı bir mevzu değildir bu anlamda. Kah sizden önce kah sizden sonra girer hayatınıza. Bazen anlaşırsınız bazen anlaşamazsınız. Sizi bir anlar bir anlamaz. Ya paylaşırsınız hayatı kardeş payı ya hiçbir şey paylaşamazsınız. Öyle böyle oda yakar yüreğinizi bir ucundan tutup. Atsanız atmazsınız… En azından kan bağınız vardır ve hayat onu size armağan etmiştir. Birbirinizin geçmişine tanıklık etmek gibi bir değeri paylaşırsınız. Tabi bunun da farkındaysanız bir anlam kazanır.
Bazen de yedi başlı ejderha misali yedi yabancılar girer hayatımıza. Kimdir bunlar, amaçları nedir? Bunlar çocuğunuz mu, kardeşiniz mi, arkadaşınız mı, anne babanız mı yoksa sevdiğiniz mi bilemezsiniz hiçbir zaman. Nasıl ya demeyin en yakınlarınızdan birinin kimliğini taşıdıkları halde bunlarla hiçbir bağ kuramazsınız. Kişiliklerinden mütevellit bunlar bir şeyiniz oldukları halde hiçbir şeyiniz olmamışlardır, olamayacaklardır da. Bunlar da bir şekilde tecavüz eder hayatınıza vesselam.
Son olarak bu hayatınıza sorgusuz sualsiz girenler anne ve babamız da olabilir. Nasıl olur ya? Oluyor… En çok da anne ve babanız yapar bunu. İsteyerek veya istemeyerek ama yaparlar. Size sormadan köprü olurlar iki dünya arasında. Her nereden fırlatılıyorsak bu yere, o dünya ile bu dünya arasında bağ oluverirler. Bazı anne ve babalar, bu köprü olmak işini ciddiye alır ve ellerinden geldiği kadar sağlam bir köprü olmaya çalışırlar sizler için. Bazıları ise çok isteksiz birer köprü olurlar, yıkıldı yıkılacak, varla yok arası… Bu gibilere asla yaslayamazsınız sırtınızı anne baba diye. İşte böyle, asla “hayatın karşısına geçip arkadaş bu benim seçimim, sana hesap vermek zorunda ya da açıklama yapmak zorunda değilim demeyin çünkü derseniz sizden başka sizi ciddiye alanı bulamazsınız karşınızda. Unutmadan eğer hayatı tartışacaksanız karşınızda ister hayat ister ölüm ister kim olursa olsun buna değmeli, layık olmalı…CİWAN